Sevgili hepimiz,
Biliyorum, yine en sevdiğin şeyi yapmakla meşgûlsün. Yine politikanın dipsiz kuyularına atılmış kim bilir kaçıncı taşı arayıp bulmaya çalışıyorsun. Yine klavyeni coşturuyor, sanal ortamlarda partizanlık yapıyorsun. Partilerden parti, liderlerden lider, ideolojilerden ideoloji beğenip imân ediyorsun.
Ama sen bu şerefsizleri buralarda onların haberi dahi olmadan savunurken, onlar senin, tüm âilenin, sevdiklerinin ve dahi ülkedeki herkesin hakkının ırzına geçti, geçiyor.
Sen, ben, biz hayatlarımızı idâme ettirmenin mücâdelesini veriyorken, onların çocukları Dünya Bankası’nda iÅŸe giriyor, ayda on binlerce dolar maaÅŸ alıyor, devletten her türlü ihâleyi ve avantayı götürüyor. On binlerce liralık milletvekili, bakan, baÅŸbakan, cumhurbaÅŸkanı maaÅŸlarını, milyon/milyar dolarlık ihâleleri, devlet teÅŸviklerini, fâizsiz kredileri, hîbeleri, anlaÅŸmaları, sözleÅŸmeleri onlar ve onların çocukları yiyor.
Ya sen, ya ben, ya biz ne yapıyoruz?
Onları benimsiyoruz. Onları sâhipleniyoruz. Onlar uğruna tanımadığımız insanlarla tartışıyor, kavga ediyoruz. Onlar için particilik, fedâicilik oynuyoruz. Onlar için meydanlara doluşuyoruz. Sen onlar için meydanlarda saatlerce it gibi titrerken, o konuşmasını yapıp gösterisini sunmak için sahneye 5 dakika önce klimalı otobüsüyle geliyor ve aynı otobüsle dönüyor. Ya sen? Sen o meydandan evine dönerken hangi metrobüste ya da otobüste istif oluyorsun?
Onların oğulları askere gitmiyor. Gitmemek için her zaman bahâneleri var. Gitseler bile en kıyak yerde en kıyak askerliği yapıyorlar. Ya sen? Sen nerede, nasıl yaptın askerliğini? Ya senin çocuğun, yeğenin, komşun, arkadaşın nerede, nasıl yaptı? Tanıdıklarından dağda bayırda ölen asker var mı? Ya onların kaç tanıdığı bir kör kurşunla, bir kahpe mayınla öldü?
Onlar senin, benim, bizim verdiğimiz oylarla seçilip kaymak gibi hayata kavuşurlarken, senin, benim, bizim seçim akşamlarında TV başında onlardan daha fazla heyecanlanmamızdaki salaklığın ne kadar farkındasın? Ertesi sabah onlar için yeni bir hayat başlıyorken, sen yine aynı boktan hayatının bir öncekinden pek de farklı olmayan bir gününe başlıyorsun. O zaman bu neyin heyecanı, bu neyin kafası?
Önce sana din denilen, muhafazakârlık denilen özü yutturuyorlar ve sonra bal tutan parmaklarını yalıyorlar.
Hepimiz, sen akıllı birine benziyorsun; bir düşün…
O parmaklara o bal senin, benim, bizim neremizden çalınıyor?
Bu aÅŸağılık düzenden besleniyorsan âmennâ… Savunmanın haklı bir gerekçesi elbet olmuÅŸ olur. Ama sen de bizler gibi mâsumsan, Åžeytan’ın avukatlığını yapacak kadar saf olma, e mi…
Yazı Sahibi : Oğuz Evren Kılıç